Bir olay, kişi ya da nesnenin karşı tarafın iç dünyasında oluşturduğu etki ve izlenimi duygu olarak tanımlayabiliriz. Duygularımız iki kategoriye ayrılır: Birincil duygular ve ikincil duygular. Birincil duygularımız öğrenilmemiştir ve doğuştan gelir. Bunlar, temel duygularımızdır. Mutluluk, üzüntü, korku, şaşkınlık, öfke, aşağılama ve iğrenme bu temel duygulardandır. İkincil duygularımız ise yaşantılar sonucunda öğrenilmiş, sonradan kazanılmıştır. Temel duygularımızın birleşiminden oluşur ve yaşantılara göre kişiden kişiye değişiklik gösterir. Örneğin bir arkadaşımıza öfkelenip bağırdıktan sonra duyduğumuz pişmanlık ikincil bir duygudur. Pişmanlık, öfke ve üzüntü duygularının bir karışımıdır. Heyecan, sıkıntı, gurur, utanç vb. ikincil duygulara verilebilecek diğer örneklerdendir.

Gün içinde pek çok duygu yaşarız. Yaşadığımız her bir duygunun etkisi ise farklıdır. Duyguların etkisi kişinin karakteri, içinde bulunduğu çevre, kişinin psikolojik sağlamlığı ve olayı yaşadığındaki ruh haline göre değişiklik gösterir. Ancak bu etkileri olumlu ya da olumsuz olarak değerlendirmek doğru değildir. Kısa bir an durup duygularımızı ve bizdeki etkisini anlamlandırmaya çalıştığımızda, her birinin bize verdiği bir mesaj olduğunu fark ederiz. Hayatımızı yönlendirmek, neyin iyi neyin kötü olduğuna karar vermek, doğru ve yanlışı ayırt etmek, sosyal ilişkiler kurmak duygular sayesinde olur. 

Duyguların insanları zayıflattığı, mantıklı düşünmesine engel olduğu düşünülür. Ancak insanı zayıflatan duygular değil, duygularını yanlış yorumlamasıdır.  Bazen duyguların bedensel yansımaları çok şiddetli olur ve bu bizi kaygılandırır; bizi pek de yararımıza olmayan davranışlara iter, ani tepkiler verir, belki başımızı derde sokarız. Bazen de duygumuzu hiç fark etmez, bedensel sonuçlarıyla karşı karşıya gelene kadar ne olup bittiğini anlamayız. Bu yüzden duygularımızı anlamlandırmayı ve onları kontrol etmeyi öğrenmemiz gerekir. 

Yaşamımız boyunca bize anlatılan duygu kontrolü, içinde bulunduğumuz anı yaşarken hissettiklerimizi görmezden gelmek üzerinedir. Genellikle öfke, korku, üzüntü gibi olumsuz olarak düşündüğümüz duyguları bastırmamız, yok saymamız söylenir. Duyguları bastırmak ya da yok saymak, onların bize sunduğu mesajları anlayamamamıza ve sonucunda da bu mesajlardan faydalanamamamıza sebep olur. Oysaki duygularımıza yön vermek, onları kontrol etmek için önce ne hissettiğimizin farkına varmamız gerekir. 

Duygu kontrolü, yaşadığımız olayların ve düşüncelerimizin bizlerde yarattığı hisleri kontrol edebilmek olarak açıklanabilir. Kontrolü sağlarken unutulmaması gereken en önemli şey, tüm duyguların normal olduğudur. Hissettiğimiz her duyguyu fark etmek, ifade etmek gerekir. Ancak bunu yaparken kontrol edeceğimiz şey davranışlarımızdır. 

Kontrolü sağlamanın ilk adımı fark etmektir. 

“Şu anda nasıl hissediyorum?” (Üzgün hissediyorum.)

“Bu hissi bedenimin neresinde deneyimliyorum?” (Kalbim ağrıyor.)

“Bu hissin geçmesi için neye ihtiyacım var?” (Mutlu olmaya ihtiyacım var. Gidip yürüyüş yapabilirim. Bu beni mutlu eder.)

 Bu çözüm odaklı bir yaklaşımdır.

  Duyguyu fark ettikten ve kabul ettikten sonra nefes egzersizi yapmak, eğer seviyorsanız günlük tutmak, yazı yazmak ya da duygunuzun resmini çizmek; duyguyu direkt davranışa çevirmek yerine kendinize zaman vermek de kontrolü sağlamanın yöntemlerinden bazılarıdır. Unutmayın: Her duygu normaldir. Önemli olan duyguları kabul edip, kontrol sağlayıp onları doğru davranışlara çevirmektir. 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Destek Hattı